|
Steven Levitsky ve Daniel Ziblatt modern demokrasilerin çoğunda terk edilen eski kurumların (Seçiciler Kurulu, ömür boyu atanan yargıçlar vb.), nasıl olup da seçimi kaybetmiş partizan azınlıkların çoğunluğa hükmetmesine olanak sağladığını çarpıcı bir dille anlatıyor. Azınlığın Tiranlığı, anayasal reform ihtiyacını tarihsel ve karşılaştırmalı verilerle ortaya koyan, demokrasinin geleceği üzerine hayati bir manifesto. |

New York Times çok-satanı Demokrasiler Nasıl Ölür kitabının yazarlarından, köhnemiş siyasi kurumların yarattığı küresel tehlikeye dair sarsıcı bir manifesto.
Demokrasiler bugün büyük bir sınav veriyor. Toplumlar hızla değişip çeşitlenirken, bu değişime direnen otoriter bir karşı tepki, siyasi sistemlerin temellerini sarsıyor. Peki, bir zamanlar demokrasinin teminatı sayılan anayasalar ve kurumlar, bugün nasıl oluyor da halkın iradesini engelleyen birer silaha dönüşüyor?
Çığır açan ilk kitapları Demokrasiler Nasıl Ölür ile küresel bir tartışma başlatan Harvard profesörleri Steven Levitsky ve Daniel Ziblatt, bu kez demokrasinin "içeriden" nasıl kuşatıldığını anlatıyor. Yazarlar, 1930'lar Fransası'ndan günümüz Tayland'ına uzanan geniş bir tarihsel perspektifle şu korkutucu gerçeği ortaya koyuyor: Sandıkta çoğunluğu kazanamayacağını anlayan siyasi elitler, sistemin açıklarını kullanarak, şiddet yanlısı aşırılıklara göz yumarak ve hukuku eğip bükerek "azınlık tiranlığı"nı inşa ediyorlar.
Modern demokrasilerin en büyük zaafı, değişen toplumlara ayak uyduramayan eski kurumsal yapılardır. Bu kitap, partizan azınlıkların halk çoğunluğunu nasıl sistematik olarak engellediğini ve hatta onlara nasıl hükmettiğini gözler önüne seriyor. Almanya’dan Yeni Zelanda’ya pek çok ülke, elitist üst meclisleri ve yargı vesayetini reforme ederek demokrasiyi güçlendirirken; bu değişimi reddeden ülkeler tehlikeli bir yol ayrımına sürükleniyor.
Azınlığın Tiranlığı, sadece bir durum tespiti değil, aynı zamanda acil bir reform çağrısı. Levitsky ve Ziblatt, demokrasinin hayatta kalabilmesi için kurumların kutsallaştırılmaması gerektiğini, aksine demokratikleşmenin sürekli bir inşa süreci olduğunu hatırlatıyor. Önümüzdeki seçenek net: Ya kurumlarımızı halkın gerçek iradesini yansıtacak şekilde yenileyeceğiz ya da demokrasinin sadece adı kalacak.



